BİRİNCİ NÜKTE
Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeâir-i İslâmiyenin âzamlarındandır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri,
*Hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine,
*Hem insanın hayat-ı içtimaiyesine,
*Hem hayat-ı şahsiyesine,
*Hem nefsin terbiyesine,
*Hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde hâlk ettiği ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ(Umulmadık yerlerden) bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor.
İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor.
Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelinin ziyafetine davet edilmiş bir surette, akşama yakın " Buyurunuz "emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı, vüs'atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar.
Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?
Risale-i nur külliyatından...
Oruç, gerek fert ve gerekse toplum açısında büyük bir nefis terbiyesini içerir. Oruç, önce bireyin inancını, ahlâkını, düşüncesini ve niyetini arındırır. İslâm’da önce ferdin kendini düzeltmesi esastır. Fertler düzelmeden toplumda düzelme ve iyileşme beklenemez. Oruç, önce ferdi günahlardan uzaklaştırarak temiz bir toplum oluşturmaktadır.
Ramazan kelimesi, Arapça “ramiza” sözcüğünden alınmıştır. Bir kimsenin şiddetli sıcaktan dolayı içi yandığında (hararetlendiğinde) “ramiza’s-sâimü” denilir. “Ramaz”, güneşin hararetinin şiddetinden taşların son derece ısınması ve yanmasıdır. Kızgın yere de “ramzâ’ denir. “Ramazan”, yanmak anlamına gelen “ramiza” fiilinin mastarıdır yani, kızgın yerde yalın ayak yürünmesi neticesinde ayağın yanması demektir. Ramazan kelimesinin başına “şehr (ay) sözcüğü eklenerek “Şehrü Ramazan” bu mübarek aya özel isim yapılmıştır. Çünkü bu mübarek ayda açlık ve susuzluk hararetinden dolayı ıstırap çekilir yahut orucun harareti ile günahlar yakılır. (İbn Manzur, Lisânü’lArab, Beyrut, 1999, V, 315316; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Sadeleştirenler, İsmail Karaçam ve Arkadaşları, Almanya, ts. I, 531)
Dilimizde oruç demek olan “sıyâm”, sözlükte nefsi meylettiği şeylerden alıkoymak, kendini tutmaktır. Terim olarak orucun anlamı, ehliyetli bir insanın nefsin en büyük istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişki gibi bilinen zaruri ihtiyaçlardan sabahın başlangıcından güneşin batışına kadar ibadet niyeti ile kendini alıkoyması yani uzaklaştırmasıdır. (Yazır, Muhammed, Hamdi, a.g.e., I, 516.) Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Ramazan ayının, günahlardan temizlenme, günahlardan uzaklaşma ve günahları yakıp yok etme gibi gayeler taşıdığı görülür. Demek ki, Ramazan ayında orucun farz kılınmasının sebebi, nefsi kötülüklerden korumak ve terbiye etmektir. Bu çerçevede Ramazan orucunun âyet ve hadislerde açıklanan önemli hikmetlerini şöyle özetleyebiliriz:
1- Günahlardan korunma
Ramazan orucunun farz olmasındaki en önemli hikmetlerden biri de günahlardan korunmayı ve uzaklaşmayı sağlamaktır. Bu konuda şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvâya erersiniz (korunursunuz).” (Bakara, 183)
Merhum Hamdi Yazır, “Umulur ki, takvâya erersiniz (korunursunuz)” cümlesini, şöyle yorumlar: Oruç sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hakim olma alışkanlığını elde ederek günahlardan, tehlikelerden sakınıp takvâ mertebesine erebilesiniz. Çünkü oruç, şehveti kırar, nefsin heveslerini mağlup eder. Azgınlıktan, kötülükten men eder. Dünyanın âdi lezzetlerini, makam ve yükselme davalarını küçük gösteririr. Hayatın lezzetini tattırır, kalbin Allah’a bağlılığını artırır, ona bir meleklik zevki ve saşığı bağışlar. (Yazır, Muhammed, Hamdi, a.g.e., I, 517)
Oruç, kişiyi kötülüklerden arındırır. Nefsin arzularına karşı bir kalkan görevini yapar. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurur: “... Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruç tutuğu gün kötü söz söylemesin ve bağırıp çağırarak huzursuzluk çıkarmasın. Şayet kendisine birisi söver yahut, onunla kavga ederse “ben oruçluyum” desin.” (Buharî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 161, 162; Tirmizi, Savm, 54; Nesâî, Sıyam, 42; İbn Mâce, Sıyam, 1)
Hadiste açıkça ifade edildiği gibi oruç, kavga, dövüş, sövme, kötü söz söyleme ve huzursuzluk çıkarmak gibi toplum düzenini bozan olumsuzluklara karşı bir kalkan görevini üstlenmekte ve toplumu kirleten günahların önüne geçmektedir.
Oruç tutan kimseler; nefislerine hakim olur. Tutmayanlar ise nefsanî arzularının peşine takılıp gider, günah batağına saplanıp kalırlar. Oruç, haset, fesat, hile, fitne gibi çirkin fiillerden uzaklaşmayı sağlar. Başkalarının malına, namusuna şeref ve haysiyetine tecavüzden alıkoyar.
Oruç, gerek fert ve gerekse toplum açısında, büyük bir nefis terbiyesini içerir. Oruç, önce bireyin inancını, ahlâkını, düşüncesini ve niyetini arındırır. İslâm’da önce ferdin kendini düzeltmesi esastır. Fertler düzelmeden toplumda düzelme ve iyileşme beklenemez. Oruç, önce ferdi günahlardan uzaklaştırarak temiz bir toplum oluşturmaktadır. Yılda bir ay farz kılınan oruç, senelik bir muhasebenin yapılmasını temin eder. Müslüman toplum, bir önceki Ramazan ayı ile içinde bulunduğu Ramazan ayı arasında manevî kazancının bilançosunu çıkarma fırsatını bulmakta, günahlarını esaslı bir şekilde sorgulama imkanını bulmakta, tevbesini yineleme cihetine gitmekte, oruç ibadeti ile maddî ve manevî temizlenmesini gözden geçirmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.): “Büyük günahlardan kaçınıldığı taktirde, iki ramazan aralarındaki (işlenen küçük) günahlara kefarettir.” buyurmuştur. (Müslim, Taharet, 5) Oruç tutan kimse, küçük günah işlememişse, bu durumda tutuğu oruç, sevabını artırır ve derecesini yükseltir. Orucun amacı da budur. İslâm’ın emrettiği ibadetlerin maksadı da günahlardan uzak bir toplum meydana getirmektir. Bu sebeple oruç, bu toplumun maddî ve manevî temizlik adına önemli bir teminatıdır. Zira günahlardan arınmayan bir toplumun, maddî açıdan yükselmesi, insanlık adına refah ve istikrar getirmemiştir. Öncelikle manevî yükselişle insanlık yücelmiş ve insan olmanın onurunu yaşamıştır. Bütün peygamberlerin tebliğ ve irşat ekseninde yürüttükleri mücadelenin temel amacı da budur.
2- Oruç Allah rızasına ulaştırır
Çeşitli hikmet ve yararlarının bulunması, oruç ibadetinin farz olmasının asıl sebebi değildir. Oruç ibadetinin farz olmasının asıl sebebi, Allah’ın emrine teslimiyet ve O’nun rızasına ulaşmaktır. Orucun ahlâkî ve sosyal faydalarından önce, onun teslimiyet ve rıza boyutunu düşünmek gerekir.
Oruç, Allah Teâlâ emrettiği için tutulur. Kulluğun temel ilkesi “İşittik, itaat ettik.” (bkz. Bakara, 285), sözleşmesine dayanır. İtaat ve bağlılık önce gelir. Hikmet ve yararlar ise bu teslimiyet ile kendini göstermeye başlar. Kısa bir ifade ile kul, kendisine emredilen bir ibadeti, hikmet ve faydasından dolayı değil, Allah emrettiği için yerine getirir.
Şu kutsî hadis, oruç ibadetinde Allah rızasının temel teşkil ettiğini göstermektedir:
“...Oruç, benim içindir. Onun mükafatını ancak ben veririm. Kulum, nefsânî arzularını ve yemesini benim rızam için terk eder…” (Buharî, Savm, 9; Müslim, Siyâm, 164; İbn Mâce, Sıyam, 1; Ahmed b. Hanbel, 1, 446) Oruç tutan kimse, tayin edilen zaman diliminde sadece Allah rızası için yememekte, içmemekte ve kendisi için mubah olan nefsânî isteklerini terk etmektedir. Oruç; nefsin vesvesesine ve aldatmasına karşılık en büyük korunma vasıtasıdır. Nefis oruçla terbiye edilir ve kontrol altına alınır. Oruç, bir sabır işidir. Oruçta gösterilen sabır sayesinde kişinin, Allah’a olan bağlılığı ve dindeki samimiyeti artar. Orucun kazandırdığı feyiz ve ilhamla kul, Allah’ın rızasını elde eder. Ramazan ikliminde ve oruç kulvarında koşan mü’min, yana yana, pişe pişe Allah’a teslimiyetini gösterir ve O’nun rızasına ulaşmak için gayret sarf eder.
3- Oruç bir şükran ifadesidir
Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayının en faziletli gecesi olan kadir gecesinde dünya semasına, Beyti Mamur’a bir defada indirilmiş, sonra yirmi üç senede azar azar, parça parça Peygamberimiz Hz. Muhammed’e vahyedilmiştir. “Rabbinin adıyla oku” âyetinin inişi Ramazanı Şerifin Kadir gecesine tesadüf etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu mübarek aydan başka Allah’ın övgüsüne mazhar olarak ismi açıkça söylenen bir ay yoktur. (Yazır, Muhammed Hamdi, a.g.e., I, 532533) Ramazan ayının şöhreti ve ayların sultanı olması, bütün insanlığa bir hidayet rehberi ve nur kaynağı olan Kur’an’ın inişine başlangıç olmasındandır.
Allah Teâlâ’nın ihsan ettiği nimetlerin başında vahiy nimeti gelmektedir. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim, bütün insanlık ve özellikle bu ümmet için büyük bir nimet ve şereftir. Allah Teâlâ’nın kelâmının elimizde ve aramızda canlı bir şahit olarak bulunması, tarifi mümkün olmayan yüce bir nimet ve şükredilmesi gereken büyük bir lütuftur. Böyle eşsiz bir nimete sahip olmanın karşılığında Rabbimiz, bizden oruç tutmamızı emretmiştir. Bu izaha göre düşünüldüğünde Ramazan ayına, Kur’an’ın inişini belgeleyen şükür ayıdır, denilebilir.
Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayında yapılması gereken en önemli faaliyet, Kur’an’ın anlaşılması için gayret gösterilmesidir. Ramazan ayının, Kur’an’ı anlama ayına dönüştürülmesi, bütün Ümmeti Muhammed için büyük bir dirilişin başlangıcı olabilir. Çünkü Kur’an, insanlara açıklanması ve üzerinde düşünülmesi için gönderilmiştir. (Nahl, 44) Kur’an, insanların hayatına yön vermek için indirilmiştir. (Nisâ, 105) Kur’an’ın, insanlar arasında hüküm ve hakem kitabı olması, ancak onun anlaşılmasına, araştırılmasına ve ilkelerinin hayata hakim olmasına bağlıdır. Ramazan ayının bu düşünce ile ihya edilmesi, müminlerin ve insanlığın önünü açacak ve yolunu aydınlatacaktır.
Kaynak : Not: Bu yazı, Diyanet Avrupa Dergi 2005 Ekim sayısında yayınlanmıştır
Dr. Kerim Buladı
Zeytinburnu Vaizi
Maddi ve manevi sayısız güzelliklerin yaşandığı 11 ayın sultanı 'Ramazan' geldi çattı. Açın halinden anlamamıza vesile olan, iyilik ve insani duyguları ön plana çıkartan bu bereketli ay, 33 yıl sonra Ağustos ayına denk geldi.
Huzurun simgesi olan bereket ayının ilk teravih namazı bu akşam kılınacak. Ayrıca tüm müslümanlar bu gece sahura kalkacak ve yarın orucun ilk günü olacak. 1 ay sürecek olan Ramazan dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı da çeşitli hazırlıklar yaptı. Buna göre, Ramazan süresince zorunlu olmadıkça hiçbir cami görevlisine izin verilmeyecek. Görevlisi olmayan hiçbir cami bırakılmayacak. Müftülüklerce Ramazan'a özel vaaz programları hazırlanacak.
Mehmet ARSLAN Ayfer ve Ahmet çiftinin en büyük oglu bu yıl girdigi öss sınavında Gazi üniverstesi otomotiv ögretmenligi bölümünü kazandı.Kendisine egitim hayatında başarılar diliyoruz....
Gülsüm ve Muğayret 16 Ağustos 2009 Pazar günü 16:00’da Düğünleri vardır tüm köylülerimiz davetlidir.
Erdem Düğün Salonunda (Yavuz Selim Caddesi Ak Parti ile , Köy Garajları Yanında)
VEFAT TARİHİ:26.12.2007
HACI HAYRİYE AYTAÇ...............
KURAN OKUMAYI RAHMETLİ KOCASINDAN EVLENDİKTEN SONRA ÖĞRENMİŞTİ.KURAN OKUMAYI ÖĞRENDİKTEN SONRA SÜREKLİ OLARAK OKUMUŞ VE HER RAMAZAN MUTLAKA BİR HATİM YAPARADI. TÜRKÇE’Yİ İSE 55 YAŞINDA İLK OKULA GİDEN ÇOCUKLAR GİBİ HECE KİTABINDAN HECELEYE HECELEYE DAĞDA ÇOBANCILIK YAPARKEN ÖĞRENMİŞTİ.TÜRKÇE OKUMAYI ÖĞRENDİĞİ İÇİN ÇOK MUTLU OLMUŞTU VE BUNU İLK OĞLU ABDULKADİR’LE PAYLAŞMIŞTI.BUNDAN SONRA SÜREKLİ OLARAK RİSALE-İ NUR OKUYAN HACI HAYRİYE AYTAÇ NENENİN RİSALE-İ NURLARI NE KADAR OKUYUP BİTİRDİĞİ KONUSUNDA KESİN BİR BİLGİ YOK.NAMAZLARINI EZAN OKUR OKUMAZ ; HEMDE DAĞDA EVDE HİÇ FARK ETMEDEN KILARDI.ÇALIŞMAYI(hem dünya hem de ahiret için) ÇOK SEVERDİ.ÖMRÜNÜN SONLARINA DOĞRU RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN 9 KİTAP OKUMUŞ FAKAT ÖMRÜ RİSALEYİ TAMAMLAMAYA YETMEMİŞTİR.EN ÖNEMLİ VE EN GÜZEL ÖZELLİĞİ KİMSE HAKKINDA OLUMLU VEYA OLUMSUZ YORUM YAPMAMIŞ OLMASIDIR.HAYATINI TAM ANLAMIYLA(inşallah) ALLAH YOLUNA KURBAN ETMİŞ BİR KİŞİLĞİ VARDI.YANİ TAM OLARAK AHİRETLİK BİRİSİYDİ.ÖMRÜNÜN SONLARINA DOĞRU KENDİSİNİN YAKALAYAN AMANSIZ HASTALIĞA RAĞMEN NAMAZLARININ AKSATMAMAYA ÇALIŞAN HAYRİYE NENE SON 20-28 GÜN NAMAZLARINI KILAMAMIŞ.ÇÜNKÜ HASTALIĞI KENDİSİNİ ARTIK HAREKET EDEMEZ HALE GETİRMİŞTİ.KÖYÜMÜZ İÇİN TAM ANLAMIYLA ÖRNEK BİR KİŞİLİK OLMUŞTU.SON ANLARINA KADAR HASTALIĞINA RAĞMEN ŞUURUNU KAYBETMEMİŞTİ.VE ÖMRÜNÜ TAMAMLAMAK ÜZEREYKEN İNŞALLAH KENDİSİNİN GÖRDÜĞÜ BİR RÜYA İLE AHİRETTEKİ YERİ KENDİSİNE GÖSTERİLMİŞTİ.DÜNYA HAYATINI İSKENDERUNDA OĞLU ALİ AYTAÇ’IN EVİNDE TAMAMLADI.ALLAH GANİ GANİ RAHMET EYLESİN.
Risale-i Nur Külliyatı'ndan
Ey arz ve semâvâtın Hâlık-ı Zülcelâli,
Senin Kur’ân-ı Hakîminin talimiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dersiyle iman ettim ve bildim ki:
Nasıl semâvât yıldızlarıyla ve cevv-i feza müştemilâtıyla Senin vücub-u vücuduna ve Senin birliğine ve vahdetine şehadet ediyorlar. Öyle de, arz, bütün mahlûkatıyla ve ahvâliyle Senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatı adedince şehadetler ve işaretler ederler.
Evet, zeminde hiçbir tahavvül ve ağaç ve hayvanlarında her senede urbasını değiştirmek gibi hiçbir tebeddül—cüz’î olsun, küllî olsun—yoktur ki, intizamıyla Senin vücuduna ve vahdetine işaret etmesin.
Hem hiç bir hayvan yoktur ki, zaafiyet ve ihtiyacının derecesine göre verilen rahîmâne rızkıyla ve yaşamasına lüzumlu bulunan cihazatın hakîmâne verilmesiyle, Senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın.
Hem her baharda gözümüz önünde icad edilen nebatat ve hayvanâttan hiçbir tanesi yoktur ki, san’at-ı acîbesiyle ve lâtif ziynetiyle ve tam temeyyüzüyle ve intizamıyla ve mevzuniyetiyle Seni bildirmesin.
Ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin hârikaları ve mu’cizeleri, mahdut ve maddeleri bir ve müteşabih olan yumurta ve yumurtacıklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden yanlışsız, mükemmel, süslü, alâmet-i fârikalı olarak yaratılışları, Sâni-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden daha kuvvetli ve parlaktır.
Hem, hava, su, nur, ateş toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki, şuursuzluklarıyla beraber şuurkârâne, mükemmel vazifeleri görmesiyle; basit ve istilâ edici, intizamsız, her yere dağılmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsulleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, Senin birliğine ve varlığına şehadeti bulunmasın.
Herkese hayırlı Cumalar diliyoruz....